Dinde Ilımlı Yaklaşım ve Zıttı ile Var Olma Kanunu

This is a translation into Turkish by Mehmet Yalvac of the original article Moderation and the natural law of polarities.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

İslam`da ılımlı olma, Hz. İbrahim’ in yolunu takip etmek demektir. Ilımlı olma bir ümmette mutlaka olması gereken bir özellik olsa da, birçok ümmet ılımlı olmakta başarısız olmuştur. Ancak ılımlı bir ümmet insanlığın sorunlarına çare arayabilir ve lider olabilir. Allah bu ümmetin vasıflarını Bakara suresinde şöyle ifade etmektedir:

“Biz sizi böylece aşırılıktan uzak, adâlet ve doğruluk üzerinde olan bir ümmet yaptık—tâ ki kıyâmet gününde siz, peygamberlerin İlâhî hükümleri tebliğ etmiş olduklarına dâir insanlar üzerine bir şâhit olun, Peygamber de sizin doğru yolda olduğunuza şâhit olsun.” (Bakara-143)

Dinde ılımlı olma, İslam inancının temel prensiblerinden biri olsada, günümüzde birçok müslümanın kafasında, ılımlı olmanın açık seçik bir tanımı mevcut değildir. Bu belirsizlikle beraber, İslami öğretimde alternatif bir yaklaşım sunulmaması özellikle genç müslümanların aşırılığı hiddetle telkin eden, Kuran ayetlerini tam anlayamamış imamların etkisi altında kalmalarına imkan sağlamıştır.

Diğer bir sorun ise bazı müslümanların, aşırılık yanlılarının bu davranışlarını dayandırdıkları ayetlerin İslam’ın ruhunu tam yansıtmadığını öne sürmeleridir. Aksine, Kuran’ın tüm ayetleri doğru, kapsamlı ve tutarlı bir şekilde anlaşıldığında, hepsinin, İslam’ın gerçek ruhu ile tıpatıp örtüştüğügörürülür. Bunu bir derece daha ileri götürerek şöyle diyebiliriz; Kuran’ın bir tek ayetinin bile Kuran’ın geri kalanı ile çelişki içermesi, Kuran’ı kutsal bir kitap olmaktan çıkarır ki, bu hiçbir zaman söz konusu değildir. Kuran içerisindeki hiçbir ayet birbiriyle çelişmez. Allah Kuran’da bize bunu şöyle açıklar:

“Onlar hiç Kur’ân’ı okuyup düşünmezler mi? Eğer o Kur’ân Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı, elbette onda pek çok tezatlar bulacaklardı” (Nisa 4: 82)

Dinde aşırıya gitme, Kuran ayetlerinden değil, onları dengeli, kapsamlı ve tutarlı anlayamamaktan dolayı ortaya çıkmaktadır. Dinde ılımlı yaklaşımlar çokça, aşırılığa karşı çıkmış tır; ancak, bu yaklaşımı hem öğretmeye çalışan hemde talep eden müslümanların aklında Ilımlı İslam kavramı tam bir netlik kazanmış değildir.

Allah insanlara ilmi dil aracılığı ile vermiştir, buna en güzel örnek Allah’ın Hz. Adem’e tüm varlıkların isimlerini öğretmesidir. Bu bize, bir şeyin öğrenilebilmesinin ancak onu açıkça tanımlayan terimlerle ifade edildiğinde gerçekleşeceğini öğretir. Ilımlı olmayı tam açıklayabildiğimiz zaman bu kavramı sadece bir sözcük olmaktan çıkarıp gerçek hayatta uygulamaya geçirebiliriz. Peki ılımlı olmanın tanımı nedir? Dinde ılımlı olmayı anlayabilmek için öncelikle Allah`ın koyduğu zıttı ile mevcut olma kanununu anlamamız şarttır.

Zıttı ile mevcut olma kanunu

Monoteizm, Allah’ın bir tek, eşi benzeri bulunmayan ve gücü herşeye yeten olduğuna inanmaktır. Allah’tan başka herşeyin karşılaştırılabileceği yada rekabet edebileceği bir eşi bulunmaktadır; diğer bir değişle, yaratılmış herşey zıttı ile mevcuttur. Allah bu doğal kanunu Zariyat suresinde, bize şöyle duyurur.

“Düşünüp öğüt alasınız diye Biz her şeyden çiftler yarattık. Hepiniz Allah’a koşun. Ben size, O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir sakındırıcıyım. Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Ben size, O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir sakındırıcıyım.” (Zariyat, 49-51)

Allah bu surede, kendisi dışında herşeyin bir zıttı olduğunu bize bildirir. Burada “herşey (Küllü şey) kelimesinin içerdiği mana çok geniştir ve tüm yaşam formlarını, objeleri, fikirleri, ve hatta Allah’ın bizden takip etmemizi istediği tüm kutsal değerleri ve etik kuralları içerir.

Ayetin devamında, Allah bize kendisinden başka hiçbir ilahın olmadığını ve ancak zıttı ve dengi olmayan Allah`a yönelmemizi emrediyor. Demek ki zıttı ile mevcut olan birşeyin zıttı olmadan mevcut olması, bize ihtiyacımızolan bir şeyi vermesi mümkün değildir. Örneğin, varlıklı bir hayat sürmek isteyen bir insan, bu varlığı elde edebilmek yada kendisine miras olarak kalan servetini artırmak yada korumak için uykusundan, ailesinden, birçok zevkten ve belki sağlığından mahrum kalarak bunu başarabilir. Yani insan için, bolluk ve zenginlik, zıttı olan mahrumiyet tecrübe edilmeden elde edilemez. Bazen insan icraatlarının zıddına, hiç beklemediği bir şekilde gelişen, kendisi için olumsuz durumlar ile de karşılaşabilir. Zıtlık kanunu gereği, herşeyin iki zıt kutbundan biri aşırıya kaçarsa diğer kutupta buna paralel olarak aşırıya kaçar. Herşeyde iki kutbun dengelenmesi, ortanın bulunması, ılımlı olmayı tanımlar.

Karşıtetik değerler

Cenabı Allah bize birbiri ile bazen karşıt gibi görünen ancak birbirini dengeleyen değerlere sarılmamızı emretmektedir. Örneğin; Allah adaleti sever ve ister; ancak Allah, aynı zamanda merhameti en geniş olandır. Allah kendisinden hem korkmamızı, hem de O’nun merhametinden ümidimizi hiçbir zaman kesmememizi emreder. Allah doğruları kayıtsız şartsız savunmayı, aynı zamanda nazik olmayı emreder. Bu zıt kutuplarda olan değerler Kuran’da birlikte anlatılır:

“O kimseler ki, zulme uğradıklarında onu gidermek için birbirleriyle yardımlaşırlar.

Kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezâdır. Fakat kim affeder ve barışı tercih ederse, onun mükâfatı Allah’a âittir. Şüphesiz ki O, zâlimleri sevmez.” (Şûrâ, 39-4)

Allah bunun gibi birçok ayette, değerlerdeki bu kutuplaşmayı bizim dikkatimize sunarak iki kutuptan yalnızca birini aşırı bir şekilde takip edip, diğer kutupdaki değeri önemsemediğimizde yanlış yapabileceğimizi bize bildirir. Aşırı adaletle bir meseleye yaklaşmak, merhameti ortadan kaldırabilir; aşırı merhametli olmak insanların haklarının adaletli bir şekilde dağıtılmasına engel olabilir. Burada bize düşen adalet ve merhamet arasındaki dengeyi kurabilmek ve iki değer arasında harmoniyi sağlamaktır.

Dinde ılımlı olmanın tanımı

Zıttı ile var olma kanunu ve Allah’ın mutlak tek olduğunu anladıktan sonra, ılımlı olmayı, Allah’ın bize takip etmemizi emir buyurduğu değerlerin tümünü göz önünde bulundurarak meselelere yaklaşma çabası olarak tanımlayabiliriz. Zira aşırılıkla, yalnızca bir değere bağlanmak, Allah’ın sevdiği diğer değerlerin tamamen gölgelenmesine sebep olabilir, bu da kuşkusuz ılımlı bir tavır olmaz. Ilımlı olmanın hayata geçirilebilmesi, ancak Allah’ın tüm değerlerinin gözetilerek dengenin sağlanması ile başarılır. Yukarıda da belirtildiği gibi eğer bir insan adaleti merhamet olmadan uygularsa yada adaletsiz bir şekilde merhamet dağıtmaya kalkarsa zalim olabilir.

Görüldüğü gibi aşırıya kaçma, ifrat, Allah’ın bir değerinin diğerine tercih edildiği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Önce, Allah’ın bize emrettiğideğerleri sıralayıp, kaç tanesinin dikkate alınmadan bir meselede hüküm verildiğine bakarak, aşırıya kaçan bir tutum olup olmadığını kolayca anlayabiliriz. Sıradan bir müslüman, karşılaştığı bir meselede, dinin temel değerlerinden yalnızca birinin bile sınırlarının aşıldığını fark ettiği anda, söz konusu meselenin içerisinde aşırılık olduğunu anlayabilir ve aşırılıktan kendini koruyabilir.

Günümüzde ılımlı olmayan ve aşırı tutumlu, sözde radikal insanlar, müslümanların ve din alimlerinin çoğunun onlara karşı çıkmasına rağmen, kendi çıkarlarına hoş gelen Allah’ın değerlerine bağlanıp, Allah’ın diğer değerlerini ihmal eden bir yaklaşımla, din adına büyükhaksızlık ve zulümleri işlemektedirler.

Günümüzde dinde ılımlı olmayı anlamaya çok ihtiyacımız var. Bu anlayış İslami bilgi seviyesi ne olursa olsun, tüm müslümanların aşırıya kaçan, radikal davranışlardan uzak kalmasını meyve verecektir. Dinde gerçek manada ılımlı davranma ise, Allah’ın sevdiği değerlerin tümünün göz önünde bulundurularak, dengeli ve ahenkli davranışların ortaya konulmasını, gaye edinmekle elde edilebilir.

Dinde aşırı/radikal olma

Son zamanlarda, İslam adına birçokinsanı, inançsız diye acımasızca öldüren ve kendilerince dünyayı inanmayanlardan temizlemeyi hedefleyen militan gruplardan, sıklıkla bahsedilmektedir. Bu militan gruplar, öncelikli olarak Allah’ın zıttıyla var olma kanununu hiçe sayarak, büyük günah işlemektedirler. Allah Kuran’ da şöyle buyurur:

“Sizi yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min. Allah ise yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”  (Teğàbün, 2)

Dünya bir imtihan yeri, inanç ve inkar da bunun bir parçasıdır. Eğer Allah dileseydi, ve insana inanmaktan başka seçenek bırakmasaydı, herkes inançlı ve müslüman olurdu. O hikmeti gereği inançlı olmayı insanın kendi iradesine bırakmıştır. Allah bunu Yunus suresinde şöyle açıklar:

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi birden îmân ederdi. Yoksa sen, insanları îmân edinceye kadar zorlayacak mısın?” (Yunus, 99)

İslamda, dini konularda zorlama yada inancından dolayı bir insana şiddet uygulama kesin olarak yasaklanmıştır. Buna karşı çıkan Allah’a karşı çıkmış olur. Sözleri radikal görüşlüler tarafından sıklıkla çarpıtılan, ünlü islam alimi Al-Kayyim, modern manada insan haklarından kimsenin bahsetmediği 14. yüzyılda, Allah Resulu (SAV)’ in inanmayanlara karşı gösterdiği yaklaşımı şöyle anlatır:

* ” Hz. Muhammed (SAV), ancak kendisine savaş açan ve savaşı ilk başlatanlara karşı savaş yaptı. Kendisi ile barış yapan kafirler ile savaşmamış ve onları dine girmeye zorlamamıştır.  ” Al. Kayyim bu konuda Kuran’daki şu ayetleri de hatırlatır:

“Dinde zorlama yoktur; doğruluk, sapıklıktan; îmân, küfürden; iyice ayrılmıştır. Kim insanları Allah’ın yolundan saptırıp isyana sürükleyen ve birer mâbud gibi kıymet verilen tâğutları reddeder ve Allah’a îmân ederse, işte o kopmaz ve kırılmaz, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah ise her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara, 256).

*Kaynak: Hidayet al-bayına, p237)

Dinde aşırı ve radikal tutum takınanlar, aslında Kuran’da Allah’ın öğretilerini, peygamberin örnek yaşamıyla gösterdiği İslami prensipleri ve islami geleneği tümüyle umursamazlıktan gelmektedirler. Bu yaptıkları zulmü ise kendilerince, adaleti tatbik etmek istediklerini savunarak, kabul edilebilir gösterme çabasındadırlar. Allah’ın zıttı ile var olma kanununu çiğnemeye çalışmak aslında onları Allah’a şirk koşma konumuna getirmektedir. Peygamber Efendimiz (SAV)bu konuda bizişöyle uyarır:

“Sizinle ilgili bir korkum, bir adamın Kuran’ı okuyup aydınlanmış gibi görünerek ve İslamı bahane ederek, Allah’ın emirlerinden tamamen uzaklaşmış olarak, etrafındakilere  kılıçla zorbalık etmesi ve onları Allah’a ortak koşmakla suçlamasıdır”. Bu hadisi işiten sahabi efendilerimiz “Ey Allah`ın peygamberi, bu durumda suçlayan mı yoksa suçlanan mı Allah’a şirk koşmaya daha yakındır?” diye sorunca, Efendimiz (SAV), “Suçlayan” buyurmuştur. (Sahih Ibn Hibban, 81)

Yukarıdaki hadiste de işaret edildiği gibi aslında aşırıya kaçan ve dinde radikal bakış açısına sahip olanlar, kendilerince ortadan kaldırmaya çalıştıkları günah ve şirkin bizatihi taraftarı ve uygulayıcısı konumundadırlar.

Başarı Allah’ tandır ve Allah en iyiyi bilir.

Türkçe Meal Kaynak: Ümit Şimşek, İhsan Atasoy, Cemal Uşşak & Mehmed Paksu. “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali.” iBooks, Nesil Yayınları, ISBN: 975-6401-09-5

İrtibat/Soru/Öneri: Lisan.tercume.hizmetleri@gmail.com

Scroll to Top