This is a translation into Turkish by Mehmet Yalvac of the original article Ibrahim, the first universal philosopher and scientist.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
Felsefenin modern yaşamımıza etkisi yaklaşık milattan önce 30. yüzyıla dayanır. Merak ve varoluşun sebeplerini bulma iç güdüsü, her bir insan medeniyetinin hayatta var olma nedenlerini, kendileri tarafından yada diğer medeniyetlerden borç almak suretiyle bulmasına sebep olmanın yanında sahip olduğu ahlaki kurallarını da şekillendirmiştir. Mezopotamya‘da felsefenin en eski örnekleri, Babillerin yaşadığı, yazının icad edildiği, yönetimsel yapılanmaların, kanunların yapıldığı ve okuma-yazma kültürünün temellendiği milattan önce 3000`li yıllara tekabül eder. Avrupa`da ise felsefenin tarihi klasik Yunan felsefesi olarak, milattan önce 7. yüzyıllara dayanır.
Mezopotamya felsefesi ile ilgili yetersiz arkeolojik bulguların olması, buna karşın Yunan felsefesinin daha dikkate değer tarihi dökümantasyon içermesi, Yunan felsefesinin modern felsefenin temelini oluşturduğu, bilimsel gelişme ve mantıklı düşüncenin ilerlemesine yön verdiği algısına bizi ulaştırır. Ancak, Mezopotamya felsefesine geri dönülüp daha dikkatli çalışıldığında, büyük düşünür ve aynı zamanda bir felsefeci olan Hz.İbrahim`in günümüz modern yaşamına, aslında Yunan felsefesinden daha büyük bir etki bıraktığı anlaşılacaktır. Hz.İbrahim`in doğayı gözlemlemesi ve mantıksal düşünme metotları, insanların kendi varlığını tanımlamasında Yunan felsefesinden daha aydınlatıcı olmuştur.
Yunan felsefesinden daha önce, Hz. İbrahim felsefenin üç şubesini (rasyonel düşünce-mantık, emprizm-gözlemleme ve inanç-din) birbiri ile kaynaştırmayı başarmıştır. Onun bu başarısını belgelendirecek en güçlü arkeolojik bilgiler 14 asırdan fazla bir zamandır hiç değişmeden kendini muhafaza eden Kuran`da yer almakla birlikte, İncil ve Tevrat`ta da aynı paralelde bilgilerin izlerine rastlamak mümkündür.
Emprizm (Gözlem yapma)
Hz. İbrahim`in hikayesi, O`nun Mezopotamya`da o zamanlar çok yaygın olarak kabul edilen çok ilahlı anlayışa karşı çıkması ile başlar. Dönemindeki insanların kutsadığı güneş, ay ve yıldızları gözlemleyerek Rabbi`nin varlığını ve koyduğu düzeni anlamaya çalışmıstır, Hz. İbrahim. Bu bilimsel gözlem Kuran`da, Enam suresi 76-79 ayetler arasında bu şöyle anlatılır:
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَىٰ كَوْكَبًا ۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَا أُحِبُّ الْآفِلِينَ فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا ۖ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Gece bastırdığında, İbrahim bir yıldız gördü; “İşte rabbim” dedi. Yıldız battığında ise, Ben, batıp gidenleri sevmem” dedi. Ayı, doğarken görünce de “İşte rabbim” dedi. O da batıp gidince dedi ki: “Rabbim beni doğru yola eriştirmese, muhakkak ben sapıklar gürûhundan olurdum. Güneşi, doğarken gördüğünde ise, “İşte rabbim; bu daha büyüktür” dedi. O da batıp gidince, Ey kavmim,” dedi. “Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. “Ben, bütün bâtıl dinlerden uzak ve Allah’ı bir tanıyıcı olarak, gökleri ve yeri Yaratana yüzümü çevirdim; ben Allah’a ortak koşanlardan değilim” (En`am, 76-79)
Hz. İbrahim gözlemleri neticesinde, uzaydaki görebildiği tüm büyük objelerin hareketlerinin birbiri ile ilişkili olduğunu anladı. Bu objelerin görünüp ortadan kaybolmalarının da, bir düzen içerisinde meydana geldiğini keşfetti. Bu düzen ise tüm objelerin, kendilerinden daha büyük bir süreç tarafından idare edildiklerine ve bu süreci yöneten tek bir gücün (Allah) varlığına işaret ediyordu. Tabi ki, içinde yaşadığı toplumun bunu kolay kabullenmesi mümkün görünmüyordu ve nitekim Enam suresinde devam eden ayetlerde Allah, Hz. İbrahim`in kavminin ona nasıl karşı çıktığını bize şöyle anlatmaktadır:
وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَن يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا ۚ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ ۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Kavmi ise onunla münâkaşaya tutuştu. O da, “Allah beni doğru yola eriştirmişken, siz benimle Allah hakkında mücâdele mi ediyorsunuz?” dedi. “Ben, O’na ortak koştuklarınızdan korkmam. Rabbim dilemedikçe de siz bana hiçbir zarar veremezsiniz. Rabbim, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz? Siz, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin ortak koştuklarınızdan korkacağım? Korkudan emin olmaya, müşrikler ve mü’minlerden hangisi daha lâyıktır? Biliyorsanız cevap verin” (En`am 80-81).
Hz.İbrahim kavminin baskılarına karşı şunu söylüyordu: “sizin Allah`tan başka ibadet ettiğiniz herşey Allah`ın kainata koyduğu düzenin bir parçası olup, yaratıcı olma, kendilerine yada size herhangi bir fayda yada zarar verme kapasitesine sahip olmayan varlıklardır. Allah`ın koyduğu düzenin her zaman tutarlı olması, düşünen insanlar için, tüm yaratılmış varlıklarda kendini göstermekte olup, bu düzene aykırı bir davranış insanlara zarar getirecektir”.
Rasyonelllik (Mantık)
Hz.İbrahim`in esas öne çıkan öğretisi, aslında gözlem yapmasından çok, rasyonel düşünceyi kullanarak sonuca varmanın gerekliliğini bize öğretmesidir. O`nun üzerinde durduğu iki önemli husus geçmişten günümüze insan uygarlığının gelişimini şekillendirmiştir.
Bu iki husustan birincisi, Allah hiçbir zaman görülemez ve ölçülemez. Gözlemlenebilen yada ölçülebilen herşey, yine kendisi de ölçülebilen bir süreç tarafından yönetilmektedir. Tüm ölçülebilen ve gözlemlenebilen şeyler kendilerini başlatan gücün bir alt kategorisini oluşturduğundan, kainata yön veren, tüm kanunların arkasındaki yaratıcının görünemeyen ve ölçülemeyen olması gerekmektedir. Başka bir deyişle,Yaratıcı kendisini görecek yada ölçecek tüm vasıtaların ötesinde bir yüceliğe sahip olduğu için görülemez ve ölçülemez. Bu sebeple Allah’tan başka insanların ibadet ettiği tüm gözlemlenebilir ve ölçülebilir şeyler, kendilerinden daha büyük bir gücün altında olduklarından sahte tanrılardır.
İkinci husus ise şöyledir: Allah tutarlıdır. Tüm yarattığı şeyler, yeryüzündeki cisimler, semadaki yıldızlar; gezegenler, yada evreni yöneten kanunlar birbirleri ile çelişmez ve tutarlıdır. Bu ikinci husus bilimin ilerlemesine yön verir zira yaratılışındaki tutarlılıktan kaynak alarak, objektif olarak gözlemlenen ve ölçülen herşey tahmin edilebilen kanun ve proseslere tabidir. Hz. İbrahim bu tespitleri çokça, modern bilime uzanan filozofinin tarihi gelişiminin başlangıç noktası kabul edilen, Yunan felsefesine karşı çıkmaktadır.
İman (Din)
Hz. İbrahim gözlem yapma ve rasyonellik ile yüce Allah’ ın varlığını ve yaratılıştaki tutarlılığı kavradıktan sonra, tüm bu yaratılışta bir mana ve maksadın olması gerektiği sonucuna vardı. Bu maksadı anlamak ancak Allah`ın insana bildirmesi ile tam olarak anlaşılabileceğinden, Hz. İbrahim iman ile Allah`a yönelerek felsefenin bu son şubesini de bina etmiş oldu. Hz. İbrahim`in Kuran’daki duası O’nun iman ile Allah`a yönelişini vesikalandırmaktadır:
قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
“Ayı, doğarken görünce de “İşte rabbim” dedi. O da batıp gidince dedi ki: Rabbim beni doğru yola eriştirmese, muhakkak ben sapıklar gürûhundan olurdum” (En`am, 77).
Hz. İbrahim`in yaşamın bir gayesinin olduğunu keşfetmesi ve onu bulmak icin Allah`a yönelmesinin ardından, Allah, Hz. İbrahim`e insanlığın yaratılış gayesine uygun olarak yaşayabilmesi için gerekli olan ilahi mesajları bildirdi.
İnsan hiç şüphe etmemelidir ki, yaratılmış herşeyi yöneten tutarlı, maksatlı ve Allah’ın koyduğu doğal kanunlar vardır. Evrende görebildiğimiz yada göremediğimiz herşeyi yöneten bu kanunları keşfetmek ve yeni keşiflerin ışığında bu kanunlar ile ilgili anlayışımızı güncellemek, bilimsel bilgi ve keşfin ilerlemesine yön vermiştir. Hz. İbrahim felsefesinde, insan yaratılış gayesindeki doğal kanunları düşünüp keşfedebildiği ölçüde ilerleyebilmektedir. Bu süreçte karşılaştığı ve anlamakta zorlandığı şeyler olunca yapması gereken Allah`ın koyduğu bu kanunların yeterliliğinden şüphe etmek değil, kendi anlayış ve analizlerindeki yetersizlikleri göz önünde bulundurarak, meselelere yaklaşımındaki metotları gözden geçirmektir.
Hz. İbrahim`in felsefesi ile büyük deha, ünlü düşünür ve fizikçiler olan Newton, Faraday, Maxwell, Bor, Einstein, ve Plank’in bilimsel bakış açıları arasında paralellikler bulunmaktadır. Tüm bu düşünürler, Hz. İbrahim gibi, doğal kanunlar ve evreni yöneten daha üst bir kudretin olduğuna inanmakla beraber tüm hayatlarını bu yüce kudreti daha iyi anlayabilmek icin sorular sorarak bilimsel yaklaşımlar geliştirmeye harcamışlardır. Hz. İbrahim`in bu çabası Kuran`da şöyle anlatılmaktadır:
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن ۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي ۖ قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا ۚ وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“Bir de İbrahim’i hatırla ki, “Ey Rabbim,” demişti. “Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.” Rabbin de “Yoksa inanmadın mı?” buyurdu. İbrahim, “Elbette îmân ettim. Lâkin isterim ki gözüm de görsün ve kalbim tatmin olsun” dedi. Allah ona buyurdu ki: “Dört tane kuş al. Onları tanı ve kendine iyice alıştır. Sonra onları kesip etlerini birbirine iyice karıştır. Sonra da her bir dağın tepesine o karışmış etlerden bir parça koy. Ondan sonra onları çağır, bak, hepsi nasıl koşarak sana gelecekler. Şunu da bil ki, Allah her dilediğini yapmaya kàdirdir ve Onun her işi hikmet iledir.” (Bakara, 260).
Bu ayette Hz. İbrahim Allah`tan ölüden diriyi nasıl çıkardığını göstermesini istiyor. Allah Hz. İbrahim`e ölüden diriyi çıkardığıma “yoksa inanmıyor musun?” diye nida ederek, Hz.İbrahim`den de “elbette inanıyorum” cevabını alarak, Allah`a iman ile insanın ölüm ve diriliş sürecini aklıyla tam kavrayamayışı arasındaki ayrıma dikkatimizi çekiyor. Ayetin devamında Hz. İbrahim Allah`tan bu ricasının sebebinin Allah`ın kudretinden kuşku duyması değil, kendi anlayışından duyduğu kuşku olduğunu ifade ediyor. Bu ayetler aynı zamanda bilim insanının görevinin, doğal tüm fenomenlere hükmeden daha büyük bir kudretin varlığına inanmak ve onu aklen daha iyi anlamak için çalışmak olduğunu bize anlatıyor.
Hz. İbrahim`in, Allah`tan öldükten sonra dirilmeyi kendisine göstermesini rica etmesi, Nemrut`un Hz. İbrahim`e dönerek kendisinin de ölüm ve hayatı kontrol edebilecegini iddia etmesinden sonra gerçekleşti. Bilindiği üzere Nemrut bu iddiasını halka ve Hz.İbrahim`e kanıtlayabilmek için, adamlarına hapisten çıkarttığı iki insandan birini öldürme, diğerini ise serbest bırakma emrini vermişti. Aklınca bu şekilde, Allah ile denk olduğunu ortaya koyuyordu. Hz.İbrahim ise öldükten sonra Allah`ın tekrar insanı dirilteceğine tam iman etmekle birlikte bunun fiziki alemde nasıl olduğunu tam idrak edemediği için Nemrut’a cevap vermekte zorlandı. Bunun üzerine, Cenab-ı Hak Hz. İbrahim`e kesilip öldükten sonra dört kuşun tekrar hayata döndüğünü gösterdi. Bu olayı müşahede eden Hz.İbrahim, cesetlere ruhu verdikten sonra onları canlı varlıklar haline getiren ve bu fiziki alemde, idrakimizin ötesindeki bu gücü elinde tutanın ancak Allah olduğunu tekrar anladı.
Metodoloji
Hz. İbrahim kendi aklı, gözlem ve metodolojisi ile gözlenebilir ve ölçülebilir hicbirşeyin kendi başına var olamayacağını ve kendisini yaratan bir kudretin var olması gerektiği sonucuna vardı. Tüm yaratılmış varlıkların yaratıcının koyduğu aynı kanunlara tabi olarak, birbiri ile tutarlı bir varlık sergilediklerini keşfetti. Ayrıca yaratıcı olarak Allah`ın görülüp ölçülemeyeceğini ve varlığının kendinden kaynaklandığını anladı. Şimdi aklında şu soru vardı: Tüm bu yaratılışın, düzenin ve kanunların maksadı nedir? İste, Hz. İbrahim`in geldiği bu noktada, Allah Hz.İbrahim`e mesajını (Vahiy) indirerek, adeta, O`nun kafasındaki bu sorunun yanıtının ancak Allah tarafından vahiy ile kendisine verilebilecegini ortaya koyuyordu. Vahiy göndermek yolu ile, Allah peygamberlerine ve tüm insanlara hayatlarını hangi prensip ve etik değerlere göre yaşayacaklarını bildirmekteydi. Allah En-am suresinde Hz.İbrahim`e doğru yolu nasıl gösterdiğini anlatarak, O`nun tüm bu hikmet yolculuğunda Hak yolda olduğunu kendisi tasdik etmektedir:
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“De ki: Elbette Rabbim beni dosdoğru bir yola eriştirdi—bütün bâtıl dinlerden yüzünü çevirip Allah’a yönelmiş İbrahim’in milliyeti olan dosdoğru ve sağlam bir dine ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı” (En`am 161).
Peki, Allah`ın insanlardan takip etmelerini istediği prensipler nasıl uygulamaya geçirilecekti? Örneğin; Hz. İbrahim, Allah`ın gönderdiği mesajı milletine yayacağı zaman kendi milletini ve babasını karşısına alacaktı. Hz. İbrahim babasına merhamet göstermeliydi, ama babasının ve kavminin yaptığı haksızlık ve yoldan çıkmışlığa karşı adil bir hüküm vermeliydi. Hz. İbrahim yaratıcıyı ve yaratanı tam anlamayı merkeze alarak, verdiği hükümlerde insanlığın ihtiyaçlarını gözetip her zaman orta yolu ve dengeyi bulmayı amaçladı. Her zaman doğru kararları vermek, tüm insanlar gibi Hz. İbrahim ve tüm diğer peygamberler için bir imtihandı. Ama Allah, insanlardan farklı olarak peygamberlerinin hata yapmalarina izin vermeyerek insanlara her zaman Hak yolu gösterecekti. Hz. İbrahim`in babası ile olan ilişkisinde gözettiği denge ve Allah`ın peygamberinin davranışının doğruluğunu tasdik etmesi Tevbe suresinde (114. ayet) şöyle anlatılır:
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِّلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ ۚ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَأَوَّاهٌ حَلِيمٌ
“İbrahim’in babası hakkında mağfiret dilemesi de, babasının îmân edeceğine dâir ona verdiği sözden başka bir sebeple değildi. Onun Allah düşmanı olduğunu açıkça anladığında ise istiğfardan vazgeçti. Doğrusu İbrahim çok niyaz eden, çok şefkatli ve yumuşak huylu bir zât idi” (Tevbe, 114).
Hz. İbrahim, Allah’a iman etmeyen babasının akıbetinden endişeli olduğu icin babasının bağışlanması için dua ediyordu. Bu duasını Allah kabul etmedi, zira babası Allah`a iman etmemekte son derece kararlıydı. Bunula beraber Allah, Hz. İbrahim`in babasına gösterdiği merhamet ve sabrı övüyordu. Hz. İbrahim aynı tavrı, Hz. Lut`un kavmini imha etmeye gelen melekler kendisine uğrayınca da gösterdi ve Lut kavmi için merhamet diledi, onların davranışlarını değiştirmeleri için ek zaman talep etti. Ancak bu duası da kabul görmedi zira, yaptıkları kötü davranışlar yüzünden Allah`ın azabı onlar için kesinleşmişti:
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ
“İbrahim’den korku gidip de kendisine müjde erişince, Lût kavmi hakkında meleklerimizle münâkaşa etti” (Hud suresi, 74).
Sahip olduğumuz fikirler çoğunlukla tecrübelerimizin ve çevremizin ürünüdür. Bunu temel alan günümüz anlayışında fiziki dünya ve bilime ait bilgiler, din ve yaratılış ile ilgili bilgilerden tamamen uzak kavramlar olarak kabul edilmektedir. Bunun tam aksine Hz. İbrahim`in felsefesini incelediğimizde görmekteyiz ki, iman ve tek tanrılı inanç sisteminin temeli, doğanın kanunlarının tek bir kaynağa yani tek ve herşeyin üstünde, herşeyi, idare eden tek güç olan Allah’a dayandığının gözlemlenmesine dayanır. Hz. İbrahim felsefesinin bize gösterdiği şekilde, akıl ve iman arasındaki uyumu anlamak, birey ve toplumun yaşanılan dünya ile daha dengeli bir ilişki kurmasına ve gerçek mutluluğu bulmasına olanak sağlayacaktır.
Başarı Allah`tandır ve Allah en iyiyi bilir.
Qussai ve Elias, 6 Nisan, 2015.
Türkçe Meal Kaynak: Ümit Şimşek, İhsan Atasoy, Cemal Uşşak & Mehmed Paksu. “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali.” iBooks, Nesil Yayınları, ISBN: 975-6401-09-5
İrtibat/Soru/Öneri: Lisan.tercume.hizmetleri@gmail.com