This is a translation into Turkish by Mehmet Yalvac of the original article Learning about priorities from creation.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Yaşamımız boyunca verdiğimiz kararlar farklı seçenekleri tatmak ve önceliklerimizi belirlemekle cok yakından ilgilidir. Bazı alimlere göre hikmet, kişinin öncelikli yapması gerekenleri doğru sıraya koyması demektir. Hikmet sahibi olmak iki iyi seçenekten daha iyi olanı ya da iki kötü seçenekten daha az zararlı olanı seçmeyi gerektirir. İnanan insan kaynağı ne olursa olsun hikmeti elde etmeyi ve ondan istifade etmeyi arzular. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: Hikmek müminin yitik malıdır ve onu nerede bulursa alır (Tırmızi, 2687). Hikmetli davranmak içinde bulunulan şartları iyi bir şekilde mütaala ettikten sonra önceliklerimizi sıralamayı ve daha sonra hareket ve konuşmamıza bu sıralamaya uygun olarak başlamamızı içerir.
İslam ‘da her türlü sorunun cevabı monoteizm yani tevhid ekseninde tutarlı olarak cevabını bulur. Yaratılıştaki tutarlılık tek bir yaratanın var olduğuna, yani tevhide işaret eder. Bu ilişki çok derin manalar içerir ve en güzel şekilde ilk defa İbrahim (AS) ‘ın, Rabbini ararken sorduğu sorular ve bulduğu cevaplar incelendiğinde anlaşılır. İbrahim (AS) yaptığı gibi, Allah’ın yaratmadaki tutarlılığını, geçmişten günümüze meydana gelen olaylardaki benzerlik ve motifleri dikkatle analiz ederek algılayabiliriz. Bu algı geçmişden ders alarak gelecekte olması muhtemel ya da neredeyse kesin olan olayları tahmin edebilmemize, birbiri ile uzak ilişki içindeymiş gibi görünen sebeplerin nasıl ortak bir sonucu doğuracağını önceden sezebilmemize yardımcı olur.
Aslında tüm bilimsel süreçler doğadaki kanunların evrensel ya da evrensele yakın olduğunun ön kabulü sayesinde tutarlılık ve güvenilirlik kazanır. Örneğin yer çekimi ya da suyun kaldırma kuvveti gibi kanunların, Allah’ın takdiriyle dünyanın her yerinde tutarlılık göstermesi bilim ve teknolojik ilerleme için temel referans niteliğindedir. Doğal kanunların tutarsızlığında bilimden söz edilemeyeceği gibi bu durum tüm yönleriyle bir kaos olarak düşünülebilir. Yüce Allah yaratılışın ilk aşamadan itibaren kademeli ve bir sıra içerisinde meydana geldiğini bize Fussilet suresinde şöyle bildirir:
“Yedi göğün yaratılmasını da iki günde tamamladı ve her bir semâya, ona âit emirleri bildirdi. Dünya semâsını da Biz kandillerle süsleyip koruyucu kıldık. Bu, kudreti her şeye galip olan ve ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın takdiridir.” (Fussilet, 12)
Bu ayet bizim yaratılış sürecini tefekkür etmemizi teşvik ederek yaratılışın bir düzen içerisinde ve kademeli olarak meydana geldiğini bize bildirir. Yaratılış sürecini Allah’ın bize Kuran ile verdiği ilim ve Allah’ın koyduğu doğal kanunları gözlemleyerek elde ettiğimiz bilimsel bilgiler ışığında tefekkür ettiğimizde ise, dünya hayatımızda bize ışık tutacak evrensel prensipleri anlayabiliriz. Bu prensiplerden bazıları şunlardır:
- Ahlaki değerler maddiyatın önünde gelir
Doğadaki düzen Allah’ın varlık, birlik ve sıfatlarına delildir. Örneğin Allah’ın Adil ve Rahman isimleri adalet ve merhametin kaynağı olup Müslümanın değerler sisteminin temelini oluşturur. Doğada işleyen tüm süreçler Allah’ın isim ve sıfatlarının yansımalarıdır. İslam fıkhında kişisel ya da toplumsal seviyede değerlerin yaşanması ve muhafaza edilip sürdürülmesi için yapılması gerekenler, dünya ile ilgili maddi meselelerin halledilmesinden veya dünyevi gayelere ulaşılması için atılacak adımlardan her zaman önce gelir.
Allah Resulu (s.a.v) şöyle buyurur:
“Şüphesiz Allah sizin görünüşünüze ve zenginliğinize bakmaz ancak kalbinize ve emellerinize bakar.” (Sahih Müslim, 2564)
İslam ‘da gerçek zenginlik para, statü ve güç sahibi olmak gibi geçici şeylere değil, ruhun zenginliği, ibadet ve zekât ile Allah’a yaklaşma ve ahlaki değerlerin gözetilmesine dayanır. Bu prensibin tecellisini tarih boyunca tekrar tekrar görmek mümkündür. Örneğin, büyük imparatorlukların yıkılışı araştırıldığında bunun sebebinin güç ve paranın kaybedilmesi değil, Allah’ın koyduğu ve peygamberlerin tebliğ ettiği ahlaki değerlerden yüz çevrilmesi olduğu anlaşılacaktır. Allah Kuran’da şöyle buyurur:
“Biz, bir beldeyi helâk etmeyi dilediğimizde, oranın ileri gelenlerine, hakka itaat etmelerini emrederiz. Onlar ise itaatten çıkarlar ve artık onlar hakkındaki azap vaadimiz bir hak olur. Sonra o beldeyi kökünden helâk ederiz.” (Isra, 16)
Fıtratımızda yaratılıştan var olan ve Allah’ın vahiy ile güçlendirdiği ahlaki değerlerimizi kavramak İslam`da hikmetli olmanın önemli bir parçasıdır. Müslüman olarak görevimiz, bu değerleri yaşam boyu tavır ve davranışlarımıza yansıtmaktır. Fiziksel dünyamızdaki motifleri değerlerimizle eşleştirmekte hikmet sahibi olmayı gerektirir.
Allah Kuran’da, dünyanın geçiciliğine aldanmayıp İslami değerlere sıkıca bağlanarak yaşamımızı sürdürmeyi açıkça emreder. Yaşadıkları olayları Kuran’ın kılavuzluğunda yorumlayamayan insanlar çaresizlik içerisinde yaşamaya mahkûm olur. Bu, Kuran’da şöyle ifade edilir:
“İnsanlara bir nimet tattırdığımızda onunla şımarırlar. Kendi elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük geldiği zaman ise ümitsizliğe düşüverirler.” (Rum, 36)
İnsanın dünyadaki sıkıntılara karşı tek dayanağı, imanı ve sahip olduğu manevi değerlerdir. Allah Resulü (s.a.v) söyle buyurur: Müminin sıkıntı ve testlere karşı koyması, bir ekinin kökleri sayesinde şiddetli rüzgarlara rağmen ayakta kalmaya devam etmesine benzer (Buhari, 5320).
Özetle İslam’da mana maddenin önünde gelir. Peki, iki manevi değerden birini seçmek zorunda kaldığımız durumlarda önceliği nasıl belirlemeliyiz? Bunun cevabı da yine yaratılıştan çıkaracağımız diğer prensipler ile yakından ilgilidir.
- Varlıkların farklılık göstermesi yaratılışlarının bir parçasıdır.
Bu prensip birçok insana ilk başta çelişkili gelebilir. Zira, Allah katında tüm insanlar tabiatı itibarı ile denktir. Allah tüm insanlara O’na yaklaşması için farklı farklı formlarda, eşit sayı ve kalitede imkanlar verir. Buna karşın, insan Allah’ın kendisini test ettiği koşullarda farklı roller üstlenir ve farklı davranışlar gösterir.
Allah`ü Teala’nın Fatır ismi şerifinin tecellisi ile, bir bütünün ayrışması biçiminde, zıt yük, enerji ve özelliklerdeki elementler yaratılışının ilk aşaması olarak meydana geldi. Diğer bir ifade ile kâinat içinde bulundurduğu, birbirini çok hassas bir denge ile dengeleyen enerji ve maddeden ibaret olarak meydana geldi. Kâinatta her an devam eden bu ayrışma ve yeni bir forma dönüşmeyi fizikçiler entropi olarak tanımlar. Entropi sayesinde enerji, iş yapabilme yeteneği oluşur. Entropi tüm yaşamımızda gözlemlenebilir. Örneğin ekonomik aktivitenin olabilmesi için talep ve arz arasında bir farklılığın olması gerekir. Yüksek ve alçak hava basıncının olması, tüm iklimsel olayların meydana gelmesi için şarttır. Bunun gibi iman ve inançsızlık da birlikte var olmak zorundadır. Allah Kuran’da şöyle buyurur:
“Sizi yaratan O’dur. Böyle iken kiminiz kâfir olur, kiminiz mü’min. Allah ise yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Teğabün, 2)
Müslüman olarak bizim görevimiz inançsızlığı ortadan kaldırmak değildir. İnançsızlık sayesinde gerçek iman anlaşılabilir. Bizim görevimiz kendimiz ve etrafımızdakilerin dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilmesi için, iman ile inançsızlık arasındaki farkı elimizden geldiğince belirgin bir şekilde ortaya koymaya çalışmaktır. Bu açıdan bakıldığında inançsız insanlara merhamet edip yol göstermeye çalışmak öncelik kazanmaktadır. Allah’ın insanlara, O’na inanıp günahlarından tövbe etmeleri için ölecekleri ana kadar süre verdiğini bildiğimize göre inançsızlığı cezalandırmayı kendimize görev görmek doğru değildir.
İman ve inançsızlık arasındaki fark, ikisinin birlikte var olması Allah’ın bir hikmetidir. Hak ancak karşıtı batıl gözlenerek anlaşılabilir. Allah insanları birbirinin aynı bireyler olarak yaratmamış, çok farklı örgü ve desenler kullanmıştır. Nitekim Kuran’da şöyle buyrulur:
“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine O’nun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.” (Rum, 22)
Farklı kültürlerden insanların sahip olduğu farklı görüşler, insanların etnik farklılıkları Allah’a saygının gereği, saygı duyulması gereken unsurlardır. Çoğu zaman bu farklılık bir grubun temel güç kaynaklarından biri olup ortaya atılan fikirlerin iyi bir şekilde analiz edildikten sonra harekete geçilmesine olanak verir. Diğer bir değişle İslami sınırlar içerisinde kalmak şartıyla, çeşitliliği korumak, tıpatıp aynı düşünceyi benimseyen insanların oluşturduğu bir grup kurmaktan daha önemlidir.
- En yakından işe başlamak
Önceliklerin belirlenmesinde üçüncü prensip yakının uzaktan ve için dıştan önce geldiğini akılda tutmaktır. Zira bir harekete yakın bireyler uzak olan bireylerden daha fazla etkilenir. Bir göle düşen taşın merkezden dışa doğru oluşturduğu ve gittikçe şiddeti azalan bir seri dalga bu prensibi anlamamızı kolaylaştıran güzel bir örnektir. İslam hukuku bir meselenin ehemmiyetini kişinin meseleye olan yakın lığına bağlı olarak belirler. Yani, gerçekleştirdiğimiz fiillerden yakın komşu, uzak olan komşudan, anne, baba, çocuklar ve yakındaki akrabalar, uzaktakilerden çok daha fazla etkilenir. Allah Kuran’da bu prensibi bize kısaca şöyle anlatır:
“Allah’a ibâdet edin ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne ve babaya iyilik edin. Akrabâya, yetimlere, fakirlere, akrabâ komşuya ve yabancı komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizdeki köle ve câriyelere de iyilik edin. Muhakkak ki Allah, kibirli olanı ve böbürleneni sevmez.” (Nisa, 36)
İslam tüm insanlara iyilik ve yardımı emreder ancak bu ayetin bize yol gösterdiği gibi, zaman, imkan ve çabalarımızı öncelikleri akılda tutarak harcamalıyız. Allah bu ayette önceliğin anne-babada daha sonra yakın akrabada ve daha sonra da diğerlerinde olduğunu bize bildirmektedir. İçten dışa prensibini akılda tutmak, günlük hayatımızda vereceğimiz kararların önceliklere göre verilmesine yardımcı olur.
- Dairesel dolaşım dengeyi getirir
Önceliklerin belirlenmesinde dördüncü prensip dolaşım ile kazanılan sürdürülebilirliktir. Buna en güzel örnek olarak vücuttaki kan dolaşımını ve bu sayede hayatımızı sürdürebilmemizi gösterebiliriz. Bunun gibi, gezegenlerin ve ayın dairesel dolaşımı, buna bağlı olarak yeryüzündeki suların yükselip alçalması, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, mevsimlerin döngüsü ve dünyadaki tüm canlıların hayatsal döngüleri sürdürülebilirliğin en çok dolaşım sayesinde olacağını bize öğretir. Allah Kuran’da şöyle buyurur
“ Ne Güneş Ay’a yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi de kendi yörüngelerinde akıp giderler.” (Yasin, 36) 40)
Yukarıdaki ayetin de işaret ettigi gibi kainatın sürdürülebilirliği dairesel bir dolaşım ile mümkün olmaktadır. Bunu ekonomiye uyarlamakta mümkündür. Allahü-teala Kuran’da, Allah rızası için verilen bir sadakanın dairesel bir dolaşım ile bereketleneceğini, bir tohumun bir başağa dönüşmesine benzeterek açıklar.
“Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sünbüllenir; her bir başakta da yüz dane bulunur. Allah, dilediği kimseye, yaptığı iyiliğin karşılığını böyle kat kat verir. Allah’ın lûtfu geniştir ve ilmi her şeyi kaplar.” (Bakara, 261)
Ekilen bir tohum yüzlerce tohumu taşıyan başaklara dönüşür, bunun gibi Allah rızası için verilen sadaka, bir başka insana yapılan, dairesel dolaşım sayesinde ekonomiyi geliştiren ve herkes icin faydalar sağlayan cok karlı bir yatırımdır. Allah tüm müslümanlara zekatı farz kılarak dairesel dolaşımı toplumun ekonomik hayatının sürdürülebilirliği icin bir öncelik tayin etmiştir.
Zekatın tam tersi modern manada ekonomik eşitsizliktir ve felaket ile sonuçlanır. Bir çiftçi elindeki tohumların bir kısmını tekrar toprağa ekip yeni başak ve tohumlar üretmezse, yığdığı tohumlar zamanla tükenecek, ne kendisine, ne de diğer insanlara faydalı olacaktır. Ekonomik eşitsizliğin nedeni zengin ve iş sahibi ile çalışan arasında sağlıklı bir dairesel dolaşımın olmamasıdır.
Özetle, Kuran’da bir çoğu zikredilen doğal kanunlar ve onların düzeni bize hayatımıza yön vermemiz icin dersler verir. Etik değerlerin önceliği, farklılıkların her zaman var olacağı, yakın olanın uzak olandan önce gelmesi ve dairesel dolaşımdaki sürdürülebilirlik bu derslerden bazılarıdır. Dini anlayışın bir parçası olarak, bu dersleri dikkate alarak öncelik belirlemek ve bunları günlük hayatımıza, ekonomiye, enstitülerimize, iş yerlerimize ve diğer insanlar ile olan ilişkilerimize uygulamak müslümanın görevleri arasındadır.
Başarı Allah’ tandır ve Allah en iyiyi bilir.
Türkçe Meal Kaynak: Ümit Şimşek, İhsan Atasoy, Cemal Uşşak & Mehmed Paksu. “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali.” iBooks, Nesil Yayınları, ISBN: 975-6401-09-5
İrtibat/Soru/Öneri: Lisan.tercume.hizmetleri@gmail.com